14 Ağustos 2009 Cuma

ARI KIŞLATMA ARAŞTIRMALARI

Furgala’nın (1997) bildirdigine göre, kış kayıplarının oranı ortalama % 15
1.2.3. Kışın Koloni Ölümleri ve Nedenleri
http://193.140.255.11/tezvt/tez.htm
dolayındadır. Kışı kötü durumda atlatan kolonilerin verim kaybının mali degeri,
büyük ihtimalle kışın veya erken ilkbaharda kaybedilen kolonilerin mali degerinin
üzerindedir. Yazar tarafından yapılan arastırmada kayıpların oranı % 20 – 25 olarak
bulunmustur.
Dewey (1999) dogru arıcılık uygulamaları ile yapılan basarılı bir kıslatmada
kayıpların % 10’dan daha az olması gerektigini, kıslatılan koloni büyüklügünün
önemli oldugunu, skoçya’da yapılan bir denemede 18000 arılı bir kolonide arı
ölümleri koloninin % 35’i oranında iken, 4500 arılı bir koloninin arı kaybının % 85
oldugunu bildirmektedir.
Prost’a (1994) göre, kıslatmada kovan içi havalandırmanın yetersiz olması
peteklerde, yan yüzeylerde ve taban tahtasında küf gelisimine neden olmaktadır. Bu
durum kıs sonlarında baslayan kuluçka faaliyetini olumsuz etkilemektedir. Prost,
Canteneur’un yürüttüğü bir arastırmada, kış kayıplarının % 10 – 50 arasında
değiştiğini,
kayıpların sebeplerinin azalan önem derecesiyle,
1. Yetersiz besin stoku,
2. Kolonilerin zayıflıgı,
3. Kötü konumlanmış, nemli kovanlar, fare ve diger kış zararlıları,
4. Hastalıklar: Nosemosis, Akarisis

 olarak sıralandığını belirtmektedir.
Pedersen ve ark. (1995, 1996) Kanada’da 1988 – 1995 arasında yaptıkları
denemelerde, açıkta kıslatmayı içerde kıslatmaya, açıkta tek katlı kovanlarda
kıslatmayı açıkta iki katlı ve üç katlı paket kovanlarda kıslatmaya göre daha basarılı
bulmus; kayıplar % 8 – 22 aralıgında meydana gelmistir. Kıslatılan tek katlı 542
kolonide ölüm oranı % 8 iken, 66 adet iki katlı olarak kıslatılan kolonilerden 16
adedi ölmüs, kayıp oranı % 25’e yaklasmıstır. 1994 kısında Mart ayına kadar

tamamen kar altında gömülü kalan 40 koloniden sadece bir kayıp verildigi
bildirilmektedir.
Sugden ve ark. (1988) Minnesota’da uygulanan hafif izolasyonla kıslatma ve
Kanada’da yaygın olan sıkı izolasyonlu 4’lü paket yönteminin 2 ve 3 katlı
kovanlardaki kıslatma performanslarını karsılastırmıs ve en iyi sonucun 3 katlı hafif
izolasyonlu deneme grubundan elde edildigini bildirmistir.
Dodologlu ve ark. (2004) ahsap ve strafor kovanları karsılastırdıkları bir
arastırmada, denemeye alınan ahsap kovanlarda koloni kayıp oranı % 14, strafor
kovanlarda % 33 olarak geçeklesmis; ahsap kovanlarda % 37, strafor kovanlarda %
47 populasyon kaybı meydana gelmiştir.
Erzurum kosullarında en uygun kıslatma yönteminin saptanması amacıyla
yapılan bir arastırmada, izolesiz olarak açıkta kışlatılan kolonilerin çogu (% 72,7)
kısın ölmüs; yasayabilenlerde ise ahsap kovanlar için % 45,52, strafor kovanlar için
% 64,82 oranında populasyon kaybı olmustur (Genç ve Kaftanoglu, 1993).
Eckert ve Shaw’ın (1960) bildirdigine göre, Kanada’da 1921 – 1926 arasında
açıkta ve mahzende kıslatılan 395 koloninin karsılastırılmasında; açıkta kıslatılan
koloniler mahzende kıslatılanlara göre daha iyi sonuçlar vermis, açıkta kıslatılan
koloniler aynı yıl kovan basına ortalama 11 kg daha çok bal üretmislerdir. New York
eyaletinde 75000 koloninin söndügü çok sert geçen 1939 – 1940 kısında ise
incelenen 2049 koloniden sıkı izolasyon uygulananlarda ölüm oranı % 2,8, zayıf
izolasyon uygulananlarda % 62,9, izolasyon uygulanmayanlarda % 50,8 olmustur.
Yazarlara göre, kısın kovan tabanında giristen görülebilecek sekilde buz olusumunun
sebebi, kovan üst bölümlerinde yogunlasarak donan su buharının eriyerek tabanda
birikmesidir. Bu damlaların arıların üzerine düsmesi halinde arılar için oldukça
rahatsızlık yaratmaktadır.
27
Owens (1971) A.B.D. Wisconsin’de 5 yıl süren, 1200000 sıcaklık verisi
kaydettigi arastırmasında, salkımın kovan merkezinin güney batı yönünde
konumlanmayı tercih ettigini, bunun günesin ısıtıcı etkisini isaret ettigini, güçlü
kolonilerin zayıf olanlara göre salkımın büyüklügünü ve pozisyonunu daha çok
degistirdiklerini tespit etmistir. Uzun süre sıfırın altında sıcaklıklara maruz kalan kıs
salkımının giderek güç kaybettigini, yıpranmanın polen eksikligi ile agırlastıgını, bu
sürecin izole edilen kolonilerde edilmeyenlere göre daha yavas ilerledigini
bildirmektedir.
Khalifman (1953) eski Sovyetler Birliginde kıs salkımında izolasyondan
sorumlu dıs katmanın ısı yalıtımındaki etkinligini ortaya koymak için yapılan bir
arastırmada, açıkta kıslatılan birkaç kovanın ön cephesi dısındaki yüzeylerinin yerine
kafes tel takıldıgını bildirmektedir. Koloniler Kasım ayından itibaren rüzgârdan
korumalı bir yerde açıkta bırakılmıstır. Bölgede Ocak ve Subat aylarında en düsük
sıcaklık sırasıyla –30 ve –20 oC olarak kaydedilmistir. Bu denemede, olusturdugu
salkım dısında hiçbir koruması olmayan koloniler kısı atlatmıslar, baharda zayıf
düsmelerine ragmen sonbaharda gelecek kısa yetecek miktarda bal stoku yapmayı
basarmıslardır.
Johansson ve Johansson’a (1978) göre, bal arılarının kıslatılmalarında yapılan
düzenlemelerin çogu insanın kendi rahatı ile ilgili tercihlerinden esinlenmistir. Kuzey
Avrupa’da arıcılar geleneksel olarak kovanlarını arı evlerinde ya da bir takım
yalıtkan dıs kaplamalar yaparak açıkta kıslatmaktadır. Arıların bu sekilde, yetersiz
havalandırma sartlarında ısı yalıtımı için yalıtkanlarla kaplanması yerine, ngiltere’de
yalıtım yapılmadan, daha fazla iç hacim, bal ve polen stoku ile açıkta kıslatma
benimsenmistir. A.B.D’de bir zamanlar dört kovan bir arada, dısta kalan yüzeyler
kaplanarak kıslatma tercih edilmekteydi. Son zamanlarda çift katlı malzemeden
kovan yapılması, asırı yalıtım ve sarmalama yapılması ve içerde kıslatma
uygulamaları ragbet görmemektedir. Isı yalıtımı kovanda önemli sorunlara yol
açabilmektedir. Günesli fakat soguk bir günde, siyah renkli malzemeyle kaplanmıs
bir kovanda, kovan içi sıcaklıgın günesin etkisiyle yükselmesi sonucu bazı arılar
kovan dısına çıkmakta ve soguktan hareketsiz kalarak ölmektedirler. Sıkı yalıtım
uygulanmıs kovanlar ise sıcaklık degisimlerini kovan içine 6 – 8 saat gecikme ile
ilettiginden bazen sıcak günlerde sıcaklık yükselisi kovan içinde hissedilinceye kadar
28
hava yeniden sogumakta, arılar için çok önemli olan dıskılama uçusu fırsatı
kaçırılmıs olmaktadır. Kesintisiz soguk havanın hüküm sürdügü, soguk hava
nedeniyle kovan dısına çıkamadıkları dönemde arılar kovan içine dıskı
yapmaktadırlar. Dıskıda bulunan hastalık etmeni mikroorganizmaların enfeksiyona
neden olmaları ilkbahar kayıplarını artırmaktadır. Kovan içinde bagıl nemin artması,
uzaklastırılamayan nemin soguk yüzeylere çarparak yogunlasması kovan içi sartların
daha da agırlasmasında etkili olmaktadır.
Wedmore (1976) kıslatmada kovanların en hassas yerinin tavan oldugunu,
kovan içinde olusan nemin kapakta yogunlastıgını, yogunlasan nemin arılar için çok
zararlı oldugunu belirterek; kapak ile iç örtü arasında mutlaka bosluk bırakılmasını,
yukarıdan havalandırma ile bu nemin uzaklastırılmasını önermektedir. Wedmore’a
göre kovanlara iyi yalıtım uygulayarak kısın soguk havada içerideki ısının
korunacagı, yazın da dısarıdaki ısının kovana geçisinin önlenecegi düsünülerek çok
önemli bir husus gözden kaçırılmaktadır. Kısın kovana çarpan günes ısınlarının
uyarıcı etkisi kuluçka faaliyetini baslatmaktadır. zole edilmeyen kovanlarda günesin
etkisiyle baslayan erken kuluçka faaliyeti yalıtım uygulanmayan kovanlardaki
yüksek besin tüketimini fazlasıyla telafi etmektedir. Bal arıları çok agır kıs kosulları
altında, uygun yer seçimi ve rutubetin önlenmesi kaydıyla basarıyla açıkta
kıslatılabilmektedir. Ancak yeterli havalandırılmayan kovanlarda uzun süren soguk
dönemlerden sonra arı ölümleri ve koloni kayıpları artmaktadır.
Gojmerac (1980) bal arılarının kıs salkımında yüzeyden radyasyonla
kaybedilen miktarda ısıyı, balı metabolize ederek saglamaya devam ettiklerini
belirtmektedir. Her 1197 g bal tüketildiginde kovan içinde 1 litre su açıga
çıkmaktadır. Yılın diger dönemlerinde su buharının kovandan atılması bir sorun
olmazken, kısın kovan içindeki soguk yüzeylere çarparak yogunlasır ve donar.
Sıcaklıklar yükseldikçe bu buzlar erir ve salkımın üzerine damlar. Güçlü bir koloni
böyle bir durumda canlı kalabilirken, zayıf bir koloni için bu ölümcül olabilir.
Gojmerac’a göre nemin uzaklastırılması için havalandırma yapılırsa ısı kaybının ve
bal tüketiminin artacagı görüsünün geçerli olmadıgı yapılan ölçümlerle
kanıtlanmıstır. Kıslatılan kovanın güney yönündeki üst kenar ortasında 2,54 cm
çapında bir havalandırma deligi açılarak, yada kapakta yalıtım uygulanıp iç örtü ile
29
kapak arasındaki bosluga nem tutan malzeme yerlestirilerek içerideki nemin arıları
etkilemesi önlenmelidir.
Morse (1990,1994) bal arılarının kıslama gücü üzerinde yapılan arastırmaların
sıkı kıs yalıtımının yararlı olmadıgını ortaya çıkardıgını belirterek, yalıtım
yapılacaksa plastik malzemeden kaçınılmasını, kısmen havayı geçirme özelligi
bulunan suya dayanıklı siyah kagıt kullanılmasını önermektedir. Metabolik su, seker
ve yag gibi organik maddelerin oksidasyonu ile ortaya çıkmaktadır. Bu su kovan
içinde asırı miktarda yogunlasır, kovan içini, peteklerin yüzeylerini ve arıları ıslatırsa
koloninin ölümüne neden olabilir. Morse’a göre basarılı bir kıslatma yapıldıgının
söylenebilmesi için kıs salkımının kovanda bal bulunan yerlere dogru hareket
edebilmesi ve arıların dıskılama uçusuna çıkmalarını kolaylastıran önlemlerin
alınması gerekmektedir. Yalıtımın etkinligi en iyi ilkbahar incelemesi ile görülebilir.
Bu incelemede kovanların içi kuru olmalıdır.
Mace’e (1976) göre, kıs kayıpları kovandaki yetersiz havalandırmaya baglı
olabilmektedir. Rutubetli, kötü havalandırılan kovanlarda olusan nemin bal
tarafından emilecegi, bu balın tüketilmesinin de arılarda ishali tesvik edecegini
bildirmektedir. Arıların solunum yaparak meydana getirdikleri nemin hava akımıyla
uzaklastırılması için genis bir kovan giris açıklıgı bırakılmasını, içinden hava geçiren
bir üst örtü malzemesinin kullanılmasını, ahsap bir örtü tahtası kullanılacaksa
ortasında yeterli bir delik bulunmasını, kovan kapagının altında içerideki havanın
hareket etmesine olanak saglayacak bir boslugun bırakılmasını önermektedir.
Jaycox (1985) kıslatmadan önce bos ballıkların ve ana arı ızgarasının
alınmasını, eger bos peteklerin depolanabilecegi uygun bir yer yoksa ballıkların
kuluçkalıgın üstünde bırakılabilecegini, kovan içinin nemli olmasının ishali artıran
faktörlerden biri olabilecegini bildirmektedir. Jaycox’a (1985) göre, arı biyolojisi ve
arı yönetim metotları hakkında artan bilgi düzeyine ragmen, kıs ölümlerinin oranı
hala yüksektir. Koloni mevcudu çok güçlü ve çok zayıf kolonilerdeki kıs kayıpları
orta büyüklükteki kolonilere göre daha fazla olmaktadır.
Sammataro ve Avitabile (1998) kısın bal arılarının metabolik aktiviteleri
sonucu meydana gelen su buharının mutlaka uzaklasması gerektigini, soguk
mevsimde havalandırmanın en az sıcak mevsimde oldugu kadar önemli oldugunu
30
belirterek, kuluçkalıgın üstüne bos, kabartılmıs petekli veya içinde nem emici
malzeme olan bos ballık veya kovan konulmasını önermektedir.
Szabo (1988) Kanada Alberta’da havalandırma amacıyla kovanlarda açılan üst
havalandırma deligini gözlemledigi çalısmada, bos kovan içi bölümlerin ve salkımın
sıcaklıklarını kaydetmistir. Arıların bulunmadıgı taban tahtasına yakın bölümlerin
sıcaklıgı hava sıcaklıgından 1 – 5 oC derece daha yüksek bulunmustur. Dısarıdaki
hava sıcaklıgı –25 oC derece iken tabandaki sıcaklık –22 oC ölçülmüstür.
Scott (2004), arıcıların sonbahar bakımını tamamladıktan sonra havalar
ısınıncaya kadar bir daha kovan içi inceleme için kovanların açılmaması
uygulamasının hatalı oldugunu, soguk havalarda kovanın açılmasının arılara zarar
verip kıs salkımını bozmayacagını, sonbahar soguklarından sonra ve erken
ilkbahardaki soguk dönemlerden sonra rutubet kontrolü yapılarak gerekli önlemlerin
alınmasını önermektedir.
Szabo’ya (2004) göre, kıslatılan kovanlara üstten giris ve havalandırma deligi
(1 x 5 cm) açılması kıs kayıplarını azaltan ve kuluçka gelisimini tesvik eden bir
uygulamadır. Üstten delikli kovanlardaki koloniler kıs salkımında ısıl düzenleme,
dıskılama ve havalandırma hususlarında daha etkin davranabilmektedir.
Crane’in (1990) bildirdigine göre, Alaska Fairbanks’de kovanlar üste içlerine
cam yünü doldurulmus bos ballıklar konulduktan sonra ikili halde yalıtkanlarla
sarılarak kıslatılmıstır.
Oskay (2003) kısa giren kolonilerde bütün petekleri çıkararak arıların peteksiz
bir sekilde kıs salkımı olusturmalarını saglamıs, kuluçkalıkların dip tahtası çıkarılıp
yerine sinek teli takılmıstır. Sonbaharda bütün petekleri alınan kolonilere 3’er litre
surup ve 0,5’er kg polenli kek verilmistir. Oskay’a göre, dip tahtasının sinek teliyle
degistirilmesi havalandırma açısından önemlidir. Klasik kıslatma yönteminde kovan
içinde olusan karbondioksit ve nem koloninin sonunu hazırlayan iki etkendir.
Jeffree (1959) skoçya Aberdeen’de 153 adet muhtelif büyüklükteki (çok
küçük, büyük, iki veya üç koloninin birlestirilmesiyle elde edilen çok güçlü)
kolonilerle yapılan kıslatma denemesinde, çok küçük kolonilerin kıslatmada çok
dezavantajlı durumda olduklarını, salkımda 6,25 cm2 alanda kaybedilen ısının yerine
konması için 30’dan daha az sayıda arıya is düstügünü bildirmektedir. Jeffree’ye
(1959) göre, çok büyük koloniler yüzeyden kaybedilen ısının telafisi için salkım
31
merkezinde çok yüksek sıcaklıkların elde edilmesi gerekliligi yüzünden kötü
kıslamaktadır. Kıslatmada Kasım ayında optimum koloni büyüklügü 11000, Nosema
Apis ile bulasıklı kolonilerde ise bu sayı 14000 olarak tespit edilmistir.
Genç ve Kaftanoglu (1993) kısa girerken kolonilerin genç ve genetik kapasitesi
yüksek ana arılara sahip olmaları, saglam ve havalandırması yeterli kovanlarda
bulunmaları, asırı kıs kosullarına karsı korunmaları, kıslık besin stokunun yeterli
nitelik ve nicelikte olması ve hastalık etmenlerinin bulunmaması gerekliligini
bildirmektedir.
Arıların solunumla meydana getirdikleri nemin içeride birikerek arıları
etkilememesi için hava akımıyla kovandan uzaklastırılması gerekir. Bunun için
içinden hava geçiren bir üst örtü malzemesinin kullanılması, iç ve dıs kapakta yeterli
havalandırma delikleri bırakılması ve üstte nem emici madde (saman, talas, kepek,
kuru yaprak, gazete kâgıdı) bulundurulması gerekir (Eckert ve Shaw, 1960;
Wedmore, 1976; Johansson ve Johansson, 1978; Genç ve Kaftanoglu, 1993).
Kösoglu (1997) Trakya bölgesinde farklı kıslatma yöntemlerinin yasama gücü
ve koloni populasyon gelisimi üzerine etkilerini arastırmıstır. Yapılan denemede,
üstte bos ballıkla kıslatma yöntemi ile diger yöntemler arasında koloni kaybı ve arılı
çerçeve sayısında istatistik açısından bir faklılık bulunmamıstır. Kuluçka gelisiminin
incelenmesi sonucu, arıların kıslamada bos ballıga çıkmadıkları, ancak Mayıs ve
Haziran ayında arı kolonisinin genis alanda dagılmasından dolayı kuluçka
gelisiminin olumsuz etkilendiginin tespit edildigini bildirmektedir.
Kıslatma Türkiye arıcılıgı için de büyük önem tasımaktadır. Türkiye’de
alternatif kıslatma yöntemlerinin bilinmemesi nedeniyle ve iklim kosullarının da
etkisiyle her yıl kıslatma sırasında önemli miktarda arı kayıpları olmakta ve
yasayabilen kolonilerde koloni basına verim beklenilenin altında gerçeklesmektedir
(Genç ve Kaftanoglu, 1993).
Literatür bildirislerinden de anlasılacagı gibi kıslatma konusu öteden beri arı
yetistiricilerinin ve arastırıcıların ilgi odagı olmustur.
Yapılan literatür taramaları sonucunda, Büdel (1948, 1960), Verron (1955),
Wohlgemuth (1957), Owens (1971), Szabo (1988) tarafından yapılan çalısmalarda
kovan içi sıcaklık ve nem degisimlerini inceledikleri anlasılmıstır. Ancak bu
çalısmaya kadar kovan içinde olusan asırı nemi uzaklastıracak bir uygulamanın
32
kovan içi nem düzeyi üzerine etkisini ölçen bir yayına rastlanmamıstır. Bu nedenle
bu çalısmayla, üstte bos ballıkla kıslatmanın kovan içi sıcaklık ve bagıl nem degerleri
üzerine etkisi sayısal olarak tespit edilmeye çalısılmıstır.
Kovan içinde kıslatma boyunca saatlik veri kaydı yapılması zor bir islemdir.
Bu kayıtlar alınırken kovan içindeki ortam sartlarında degisiklige ve arılarda
rahatsızlıga neden olmadan kayıt yapılabilmesi sarttır. Bu zorluklar manuel olmayan,
yani otomatik kayıt yapabilen ve kovan içindeki bosluklara (0,95 cm) rahatça
yerlestirilebilecek kadar küçük boyutlarda bir cihazla asılabilirdi. Böyle bir cihazın
yurt dısında varlıgı arastırılmıs ve sadece A.B.D.’de yerlesik bir firma tarafından
üretildigi saptanmıstır (Anonim, 2006a).
Bu çalısmanın amacı, arıcılıkta üstte bos ballıkla kıslatma yönteminin kovan içi
bagıl nem, sıcaklık ve kolonilerin yasama gücü üzerine etkilerini arastırarak, kıs
mevsiminde kovan içinde olusan asırı nemin uzaklastırılmasını saglayacak maliyet
etkin ve basit bir yöntemin uygulanabilirligini ve etkinligini ortaya koymaktır.

19 Temmuz 2009 Pazar

Arıların hayatları çok modern ve yeni tekniklerle incelendi ve mucize böceklerin daha önce hiç bilinmeyen yeni ve tabi ki yine akıl almaz yönleri ortaya çıkartıldı.İŞTE İLGİNÇ SONUÇLAR:Arılar yaşlandıkça akıllanıyor, meslek hastalığına yakalanıyor ve toplayıcı arılar iki kilo bal üretebilmek için toplam olarak Dünya ve Ay arasındaki mesafeye eşit bir yol kat ediyor.Dışarıda fırtınalar esiyor ama içerideki 6085 numaranın keyfine diyecek yok. 25 santigrat derecelik sıcaklıkta bir de dev bir porsiyon tatlı var önünde. 6085, yaşlı bir arının ''adı'' veya numarası.'' Yaz aylarında dışarıda çalıştı; şu sıralar ise zamanını neredeyse tümüyle kendisinin ''inşa'' ettiği yaşam alanında geçiriyor.Yaşlı arının halkı, bu ortak yaşam merkezini kışın sıcak, yazın ise serin tutabilmek için enerjisinin yarısını tüketmekte. Aile planlaması sıkı sıkıya takip edilirken, yavruların zekásı da bilinçli olarak geliştirilmekte. 6085, canlıların yaşadıkları zorlukların hepsinden uzak bir yaşam sürüyor. Açlık ve yaşlılığa bağlı bedensel zayıflıkları, arılar milyonlarca yıl önce çözmüşler.''Bu yaşam koşulları sanki bir bilim kurgu romanından çıkmış gibi geliyor insana'' diyor Alman nörobiyolog Jürgen Tautz. Nörobiyolog, deney arılarını görevli olduğu Würzburg Üniversitesi’nde yetiştirmekte. Laboratuvarda pleksiglastan üç deneysel arı kovanı var. ''Maya'', ''Willi'' ve ''Flip'' olarak adlandırılan kovanlarda yaklaşık bin tane balarısı yaşıyor, tabii bunların arasında bizim 6085 numaralı yaşlı işçi arımız da var.Cama dokunulduğunda sıcaklık hemen hissedilmekte, özellikle de kraliçenin etrafını çevreleyen işçi ordusu yüzünden orta kısım daha sıcak. ''Arılar, bizim ancak rüyamızda görebileceklerimizi bile öğrenmişler'' diyor Tautz. 20 kişilik araştırma ekibi, Science, Nature ve Zoology gibi saygın bilim dergilerinde yayımladığı makalelerle bilim dünyasını şaşırtarak yepyeni bilgiler sunuyor.İKİ SÜRPRİZ YENİ BİLGİMesela zoologlar daha önceleri, arıların o ünlü kuyruk dansıyla etraftaki arılara en yakın nektar (çiçek balı) kaynaklarını haber verdiklerini sanıyorlardı. Oysa Würzburglu araştırmacılar bu dansın ardında ilginç bir telsiz tekniğinin gizli olduğunu buldular. Bunun için toplayıcı arı ''tepinerek'' ve tıpkı boşta çalışan bir motor gibi kanatlarını ''ısıtarak'' bir step dansı yapıyor.Arının bu hareketi sayesinde balmumu titreşime geçiyor ve mesajı ''koridor telsizi'' aracılığıyla uzaktaki toplayıcılara iletiyor. ''Arılar, peteği önemli mesajlar için bir tür radyo vericisi olarak kullanıyorlar'' diye açıklıyor Tautz.VE İKİNCİ SÜRPRİZ:Uçuş sırasında bir nektar kaynağının yerini tahmin etmek isteyen arılar bunu gözleriyle yapıyorlar ki bu da olağanüstü bir beyin yetisi gerektirmekte. Bununla birlikte bütün arılar aynı derecede yetenekli değiller. Zeka sadece kalıtımla değil, beslenme ve kuluçka sırasındaki sıcaklık ve pupaların gelişimiyle de biçimlenmekte. Tautz’un ekibi 36 santigrat derecelik kuluçkada büyüyen ateşli arıların, 34 derecede büyüyen soğuk arılardan daha zeki olduklarını saptamış.EN ZORU DIŞ HİZMETYaşamları boyunca birçok işte çalışan balarılarının görevleri yuva ısıtıcısından, temizleyici, ve süt nineliğe, petek üretmekten bekçilik ve toplayıcılığa kadar uzanmakta. Dış hizmetler en zor ve en tehlikeli alan olduğu için önemli bir beyin yetisi gerektirmekte ve bu beceriye arılar ancak yaşlandıktan sonra sahip olabiliyorlar.''Anladığımız kadar arılar yaşlılığa bağlı güçsüzlüğü, güce çevirecek bir reçete bulmuşlar, ama bunu tam olarak ne şekilde yaptıklarını henüz bilemiyoruz'' diyor biyolog. Bir arkadaşının teşvikiyle on yıl kadar önce arıları araştırmaya başlayan Tautz, kendi yönettiği Beegroup’u (Arı Grubu), kimyacılarla, enfeksiyon biyologları ve beyin araştırmalarıyla birlikte araştırılan uluslararası bir projeye dönüştürmüş. Masrafların bir kısmını arıların bizzat kendileri karşılıyor: Beegroup’un toplam 70 arı topluluğundan her biri yılda 50 kilo bal üretiyor ve bunlar piyasadaki fiyatlara göre satılıyor.ÖĞRENECEĞİMİZ ÇOK ŞEY VARTautz bu merakını mümkün olduğu kadar çok insana aşılamak istiyor. Beegroup, özellikle de Japonya, Rusya ve Avustralya’daki ekiplerle çalışıyor. Arılardan hepimiz bir şeyler öğrenebiliriz, üstelik öğrendiklerimiz toplumsal işlerimizi de hafifletebilir. Homo sapiens ve Apis mellifera sonuçta bin yıllardan beri sembiyoz yaşıyorlar.Eski Mısır’da ''Bit''olarak adlandırılan arı, firavunun bir tür arma hayvanı gibi saygı görüyordu. Hatta normalde rüzgarla tozlaşan kolza gibi yararlı bitkiler, arılar sayesinde yaklaşık beşte bir oranında daha fazla ürün veriyor. Ekonomik açıdan bakıldığında arıların önemi daha da artmakta. Arılar kendilerini iyi hissettiklerinde insanlar da mutlu oluyorlar.Ya da tam tersi olarak örneğin arılara parazit veya enfeksiyon bulaştığında meyveler ölür, dolayısıyla da insanlar zor durumda kalır. Ayrıntılı gözlemlerin birçoğu, Beegruop’un yeni süper teknikler kullanmaya başlamasıyla mümkün olmuş. Dünya genelinde eşsiz olan deneyleriyle kanatlı deneklerinin kesin hareket profillerini çıkarıyor araştırmacılar. Binlerce arının sırtında bu amaçta minik bir alıcı (transponder) var. Bir euro değerindeki telsiz çipi, bir parça gomalakla yapıştırılmakta. Çipin 2,4 miligramlık ağırlığı arıyı rahatsız etmiyor.SANDIĞIMIZDAN ÇALIŞKANArılar nektarla birlikte veri de toplamaya başladıklarından bu yana ilk kez binlerce arının sekiz aya kadar uzanan yaşam süresi didik didik incelenebiliyor. ''Arı kovanlarını bir tür ''Büyük Birader'' konteynırına dönüştürdük'' diye açıklıyor Tautz.Örneğin kanatların detaylı bir şekilde ölçülmesi sonucunda arıların halk arasında bilindiğinden çok daha çalışkan oldukları anlaşıldı. Toplayıcı arılar iki kilo bal üretebilmek için toplam olarak dünya ve ay arasındaki mesafeye eşit bir yol katediyorlar. Fakat çoğu genelde yuvada kalıyor. Arı topluluğunun çok küçük bir kısmı uğraşıyor nektar toplayıcılığıyla. Hatta toplayıcılar bile üç saatten ikisini iklim şokunda geçirirler.İçerde yapılan bir işin ne kadar zor olduğunu enfraruj kamerayla görmüşler araştırmacılar. Boş kuluçka hücrelerinde uyur gibi görünen ısıtıcı arılar, aslında göğüs kaslarını saniyeda 200 kez titreterek, 4 milivatlık randımanla beden ısılarını 43 dereceye kadar yükseltiyorlar. Yazın ise yuvayı serinletmek için su damlacıkları taşıyor ve kanatlarıyla buharlaştırıyorlar.MESLEK HASTALIĞIWürzburglu araştırmacılar bundan sonra daha ayrıntılı incelemeler yapacaklar. Kovan çıkışında içeri ve dışarı uçan arıları kaydetmek dışında, elektronik bir savak düzeneğiyle örneğin rutin kan görüntüleri oluşturmak için arıları yakalamak da mümkün olacak.Arının sağlığını öğrenmek için bir miktrolitre hemolenf yeterli. Yuvadaki yaşamları boyunca arıların savunma sistemleri en yüksek ayarda çalışır. Çünkü sıcak, nemli ve kalabalık ortamda enfeksiyon tehlikesi büyüktür. Oysa yaşlı toplayıcılar, savunma mekanizmasından neredeyse tümüyle yoksunlar. Ve bu nedenle de bunlara enfeksiyon bulaşma riski çok yüksektir. ''Bu onlarda bir tür meslek hastalığıdır'' diyor Tautz.Bu durum arı topluluğu için bugüne kadar hiç sorun olmamıştır. Elli milyon yıllık arı nesli boyunca hasta dış hizmet arıları herhangi bir tehdit oluşturmuyorlardı. Çünkü bir virüs kaptıklarında, yön duygularını yitiriyor ve yuvalarını bulamadıkları için de tek başlarına ölüyorlardı.ZEKA TESTİFakat bugün artık yoğun arıcılık yüzünden ölecek derecede ''aptallaşan'' toplayıcılar bile, genelde yabancı arı kovanlarına rastlıyorlar. Ve kovana alınmak için gerekli kokuya sahip olmamalarına rağmen birkaç damla nektarla içeri girmeyi bile başarıyorlar. ''Arılarda küreselleşmenin küçük versiyonu söz konusu'' diye açıklıyor bu durumu biyolog.Her arının beyninde yaklaşık olarak bir milyon sinir hücresi (nöron) bulunmakta. Bir arı topluluğu ise, 100 milyar nörona sahip insanın yarısı kadar sinir hücresine sahiptir. Bu tür felsefi gözlemler genelde Tautz’un ertesi sabah yeni verileri incelemeye başlamasıyla uçup gidiyor. Bunun yerine pratik sorular çıkıyor ön plana.Biyologun son fikri, arıcıların çok basit bir şekilde arı topluluğunun ne kadar ''uyanık'' ve sağlıklı olduklarını ölçebilecek bir ''zeka testi.'' Bu amaçta kovandaki girişlere örneğin daireler, üçgenler veya dikdörtgen işaretleri yerleştirdikten sonra kameralarla izlenmekte. Hayvanlar bu farklılığı anladıktan sonra her seferinde aynı girişi bulacak kadar akıllılar. Buna göre daireli girişten ne kadar çok üçgen veya dikdörtgen arısı girerse arı topluluğu o denli hasta demek.Arıcılar bugüne dek hayvanların ya yaşadığını ya da öldüğünü görebiliyorlardı. Oysa arılar çok daha karmaşıklar, diyor Tautz. Biyologun elektronik olarak hazırlamış olduğu ''Arılar için Pisa testi'' ile şimdi arıcılar, arılar hakkında çok daha fazla bilgi edinebilecekler.BEYİNLERİNDEKİ HARİTAYA GÖRE UÇUYORLARAlman bilim adamlarının araştırmaları arıların, yönlerini bulmak için bir tür haritadan yararlandıklarını gösterdi. Yani doğadaki bazı işaretleri akıllarında tutarak hedeflerine ulaşıyorlar. Hür Berlin Üniversitesi’nden Randolf Menzel, Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde arıların sanıldığından çok daha becerikli olduklarını ve beyinlerinde mekan için bizim harita olarak tanımlayabileceğimiz bir bellek yapısının varlığından söz ediyor. Oysa bilim arıların, yönlerini uçuş yönüne ve mesafelere göre hesapladıkları yön oklarına (vektörlerle) göre bulduklarını kabul ediyordu.Deneyler sırasında arılar yakalandıkları yerden farklı bir bölgeye bırakılmış. Menzel’in ekibi uçuş motifini radarla ölçerken bir yandan da üç arı grubunun davranışları karşılaştırmış. Birinci grup, 200m uzaklıktaki bir yem otomatının yerini bilen ve hesapladıkları vektöre göre uçan arılardan oluşuyordu. İkinci grup, otomatın on metrelik bir daire içinde birkaç kez farklı yere konulması nedeniyle hedeflerini kesin olarak bilmiyordu.Üçüncü grubun yem otomatıyla ilgili bilgileri ise ''ikinci elden'' yani diğer arıların yem dansından ibaretti. Arılar ister vektörlere göre ister hedefi bulmaya çalışarak veyahut da diğer arıların bilgilerine göre uçsunlar, serbest bırakıldıklarından sonra hep yakalanmadan önceki rotalarını takip etmişler. Ancak arılar yeniden konumlanabilmek için kısa bir süre sonra yavaşladıkları gibi yönlerini de daha sık değiştirmişler. Ve sonunda hızla doğrudan doğruya kovanlarına veyahut da önce otomata oradan da kovanlarına uçmuşlar.Bu davranışlar, arıların farklı bir bölgede olduklarını çabucak fark etmeleri ve hemen ağaç, ev veya sokak gibi işaretler aramaya başladıklarını göstermekte diyor Menzel. İşaretleri buldukları zaman işaretlerden oluşan haritayı vektör bilgileriyle bağlayarak hedefe giden yolu hesaplıyorlar. Sincap ve kuş gibi diğer hayvanlardan da içinde birbiriyle bağlanmış işaretlerin bulunduğu soyut geometrik haritaları akıllarında tuttukları bilinmekte.ISITILMIŞ PUPA ODALARI SAYESİNDE DAHA AKILLIBalarıları yavrularının öğrenme ve iletişim yetilerini belirleyebiliyor. Bu konuda pupaların içinde geliştikleri sıcaklık önemli. Bir balarısı kolonisi bir yaz mevsiminde yaklaşık beş milyon kilojul enerji içeren çiçek nektarı toplamakta. Bu görevi başarıyla yerine getirebilmek için arıların son derece gelişkin öğrenme ve iletişim yetisine sahip olmaları gerekmekte.Örneğin çiçek tarlasına giden yolu öğrenip akıllarında tutmak veya farklı çiçek türlerini ayırt edebilmek gibi. Yuvada birlikte yaşadıkları arılara nektar kaynağının yerini bildirme için yaptıkları kuyruk dansı da arıların sinir sistemindeki en zor beceriyi gerektiren karmaşık bir iletişim biçimidir. Tüm bu yetilerin öğrenilmesi, larvaları, pupadan yetişkinliğe götüren gelişim evresinde bulundukları yuvanın sıcaklığına bağlı. Bir koloni nektarın içindeki enerjinin %40 kadarını yuvayı 35 derecede tutabilmek için harcar. Bu istatistiksel değer, Würzburg Üniversitesi’nden Jürgen Tautz’un araştırmalarıyla ortaya çıkmıştır fakat arı yuvası, gerçekte bir tür yamalı bohça gibi farklı sıcaklıkta kuluçka bölgelerine sahip. Sıcaklık farklılıklarnın arılar üzerindeki etkisini öğrenmek isteyen araştırmacılar, pupaları farklı sıcaklıklardaki kuluçka dolaplarında yetiştirmişler.Pupaların bir kısmı genelde doğal koşullarda bulunan maksimum 34,5 santigrat derecede yetiştirilmiş. Bu pupalardan, öğrendiklerini çabuk unutan ve kuyruk dansları daha az etkili olan arılar büyümüş. Oysa en ''akıllılar'' 36 santigrat derecede büyüyenlerdi diyor bilim adamları. Nobel ödüllü arı uzmanı Karl von Frisch bundan 80 yıl önce ''iyi'' ve ''kötü'' dansçıları gözlemleyerek, günümüzde daha iyi anlaşılmış olan fenomenin ilk izlerine ulaşmıştı.''Yuvadaki en iyi sıcaklığın, kuluçka hücrelerinin uygunsuz konumu gibi dış etkenler yüzünden engellendiğini düşünebiliriz'' diyen Tautz, bir koloninin akıllı arı sayısını sıcaklığı ayarlayarak arttırabileceğine inanmakta. Bir koloninin ne kadar nektar toplayacağının iç ve dış koşullara bağlı olması nedeniyle bu varsayım mantıklı görünmekte.Bu deneyler sayesinde sinir sistemlerin birbirine bağlanışıyla ilgili heyecan verici bir saptama yapılmış oldu. Arıların öğrenme ve iletişim gibi özel yetileriyle ilgili merkezi sinir sistemi enerjinin nektar olarak toplanışından sorumlu. Bu enerjinin kuluçka sıcaklığına dönüştürülmesiyle ilgili ki bu da bir davranış yetisi ve dolayısıyla da sinir sisteminin bir ürünüdür - bu ''döngüyü'' en iyi öğrenme ve en etkili iletişim yetisiyle sürdürebilen ''akıllı'' arılar yetiştirilmekte... (http://www.genckolik.net/her-telden/118751-arilarla-ilgili-ilginc-bilgiler.html)